Elvis Presley
ELVIS PRESLEY- Biraz Aziz, Biraz ŞeytanJohn Lennon; “Elvisten önce hiç ama hiçbir şey yoktu” demiştir. Elvis’in 20.yüzyılın sürekli değişime uğrayan bir ikonu olduğunu söyleyebiliriz. O, hayatı boyunca adeta bir evrim geçirmiş ve başarının, aşırılığın, trajedinin ve en nihayetinde çöküşün simgesi haline gelmiştir. Öldükten sonra dahi, saklı gizli bir yerlerde yaşamını devam ettirdiğine dair üretilen birçok mit bile aslında birbirinden farklı noktaları aynı anda temsil edebilmesinden kaynaklanmaktadır.
Çünkü Elvis, bir taraftan büyükannesine doğum günü hediyesi alabilmek için Sun Records’a gidip kayıt yaptıran nazik, utangaç, en popular olduğu dönemlerde bile insanlara “Merhaba, ben Elvis Presley” diyecek kadar alçakgönüllü, dini duyguları gelişmiş, gospel meraklısı bir adamken; diğer taraftan sürekli dudak sarkıtan, her türlü aşırılığa kapılmaya hazır bir “rocker” imajına sahipti. Ölümünden sonra hakkında bilinen onca şeye rağmen imajı yıllar geçtikçe kararan bir gölge şeklinde, bir parçası aziz, diğer parçası şeytan olan bir mitle karşımıza çıkmaktadır.
20.yüzyılın kültür tarihinde devrim niteliğinde bir etkiye sahip olan Elvis’in içerisinde barındırdığı uç noktalardaki çelişkileri yaptığı müziğe de yansımıştır. Bir taraftan rock tarihinin en sert şarkılarına imza atan Presley, diğer taraftan ise en yumuşak şarkıları seslendirmiştir.
Aslında Elvis’in birbirine zıt özellikleri içinde barındırması, popüler kültürün çok temel bir karakteristiğini göstermektedir. Sistem karşısında kendini konumlandıran ve popülerleşen her duruş, aynı zamanda imajı da içinde barındırır ve her ne kadar bu duruş sistem karşıtı gibi gözükse de sistemin ihtiyaçlarını giderir. Aynı zamanda da kitleler ve sistem arasında emniyet sübabı görevini üstlenir.